Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter | Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ |
Wa Adh-Dhāriyāti Dharwan
| 051-001. Tozu dumana katıp savuran (rüzgar)lara,
|
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواً |
Fālĥāmilāti Wiqrāan
| 051-002. Derken, ağır yük taşıyan (bulut)lara.
|
فَالْحَامِلاَتِ وِقْراً |
Fāljāriyāti Yusrāan
| 051-003. Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,
|
فَالْجَارِيَاتِ يُسْراً |
Fālmuqassimāti 'Amrāan
| 051-004. Sonra iş(ler)i taksim edenlere andolsun.
|
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْراً |
'Innamā Tū`adūna Laşādiqun
| 051-005. Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.
|
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ |
Wa 'Inna Ad-Dīna Lawāqi`un
| 051-006. Şüphesiz din (hesap ve ceza) da mutlaka gerçekleşecektir.
|
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ |
Wa As-Samā'i Dhāti Al-Ĥubuki
| 051-007. 'ضzen içinde yollar ve yِrüngelerle donatılmış' gِğe andolsun;
|
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ |
'Innakum Lafī Qawlin Mukhtalifin
| 051-008. Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir sِz (çelişkili ve aykırı gِrüşler) içindesiniz.
|
إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ |
Yu'ufaku `Anhu Man 'Ufika
| 051-009. Ondan çevrilen çevrilir,
|
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ |
Qutila Al-Kharrāşūna
| 051-010. Kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan sِyleyenler';
|
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ |
Al-Ladhīna Hum Fī Ghamratin Sāhūna
| 051-011. Ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde habersizdirler.
|
الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ |
Yas'alūna 'Ayyāna Yawmu Ad-Dīni
| 051-012. "Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?" diye sorarlar.
|
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ |
Yawma Hum `Alá An-Nāri Yuftanūna
| 051-013. O gün onlar, ateşin üstünde tutulup-eritilecekler:
|
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ |
Dhūqū Fitnatakum Hādhā Al-Ladhī Kuntum Bihi Tasta`jilūna
| 051-014. "Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir."
|
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَذَا الَّذِي كُنتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ |
'Inna Al-Muttaqīna Fī Jannātin Wa `Uyūnin
| 051-015. Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar;
|
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
'Ākhidhīna Mā 'Ātāhum Rabbuhum ۚ 'Innahum Kānū Qabla Dhālika Muĥsinīna
| 051-016. Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. اünkü onlar, bundan ِnce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı.
|
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ |
Kānū Qalīlāan Mina Al-Layli Mā Yahja`ūna
| 051-017. Gece-boyunca da pek az uyurlardı.
|
كَانُوا قَلِيلا ً مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ |
Wa Bil-'Asĥāri Hum Yastaghfirūna
| 051-018. Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
|
وَبِالأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ |
Wa Fī 'Amwālihim Ĥaqqun Lilssā'ili Wa Al-Maĥrūmi
| 051-019. Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.
|
وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقّ ٌ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ |
Wa Fī Al-'Arđi 'Āyātun Lilmūqinīna
| 051-020. Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.
|
وَفِي الأَرْضِ آيَات ٌ لِلْمُوقِنِينَ |
Wa Fī 'Anfusikum ۚ 'Afalā Tubşirūna
| 051-021. Ve kendi nefislerinizde de. Yine de gِrmüyor musunuz?
|
وَفِي أَنفُسِكُمْ ۚ أَفَلاَ تُبْصِرُونَ |
Wa Fī As-Samā'i Rizqukum Wa Mā Tū`adūna
| 051-022. Gِkte rızkınız vardır ve size va'dolunmakta olan da.
|
وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ |
Fawarabbi As-Samā'i Wa Al-'Arđi 'Innahu Laĥaqqun Mithla Mā 'Annakum Tanţiqūna
| 051-023. İşte, gِğün ve yerin Rabbine andolsun ki, şüphesiz, o (size va'dedilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gerçektir.
|
فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ |
Hal 'Atāka Ĥadīthu Đayfi 'Ibrāhīma Al-Mukramīna
| 051-024. Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
|
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ |
'Idh Dakhalū `Alayhi Faqālū Salāmāan ۖ Qāla Salāmun Qawmun Munkarūna
| 051-025. Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk."
|
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلاَما ً ۖ قَالَ سَلاَمٌ قَوْمٌ مُنكَرُونَ |
Farāgha 'Ilá 'Ahlihi Fajā'a Bi`ijlin Samīnin
| 051-026. Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
|
فَرَاغَ إِلَى أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ |
Faqarrabahu~ 'Ilayhim Qāla 'Alā Ta'kulūna
| 051-027. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi.
|
فَقَرَّبَهُ~ُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلاَ تَأْكُلُونَ |
Fa'awjasa Minhum Khīfatan ۖ Qālū Lā Takhaf ۖ Wa Bashsharūhu Bighulāmin `Alīmin
| 051-028. (Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
|
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَة ً ۖ قَالُوا لاَ تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلاَمٍ عَلِيمٍ |
Fa'aqbalati Amra'atuhu Fī Şarratin Faşakkat Wajhahā Wa Qālat `Ajūzun `Aqīmun
| 051-029. Bِylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: "Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)? dedi.
|
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ |
Qālū Kadhāliki Qāla Rabbuki ۖ 'Innahu Huwa Al-Ĥakīmu Al-`Alīmu
| 051-030. Dediler ki: "ضyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. اünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir."
|
قَالُوا كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ |
Qāla Famā Khaţbukum 'Ayyuhā Al-Mursalūna
| 051-031. (İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?"
|
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ |
Qālū 'Innā 'Ursilnā 'Ilá Qawmin Mujrimīna
| 051-032. "Doğrusu biz, suçlu-günahkar bir kavme gِnderildik" dediler.
|
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمٍ مُجْرِمِينَ |
Linursila `Alayhim Ĥijāratan Min Ţīnin
| 051-033. "ـzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için."
|
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَة ً مِنْ طِينٍ |
Musawwamatan `Inda Rabbika Lilmusrifīna
| 051-034. "(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin Katında ِlçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir."
|
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ |
Fa'akhrajnā Man Kāna Fīhā Mina Al-Mu'uminīna
| 051-035. Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık.
|
فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Famā Wajadnā Fīhā Ghayra Baytin Mina Al-Muslimīna
| 051-036. Ne var ki, orda Müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık.
|
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ |
Wa Taraknā Fīhā 'Āyatan Lilladhīna Yakhāfūna Al-`Adhāba Al-'Alīma
| 051-037. Ve orada, acı bir azaptan korkanlar için bir ayet bıraktık.
|
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَة ً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الأَلِيمَ |
Wa Fī Mūsá 'Idh 'Arsalnāhu 'Ilá Fir`awna Bisulţānin Mubīnin
| 051-038. Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun'a gِndermiştik;
|
وَفِي مُوسَى إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَى فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Fatawallá Biruknihi Wa Qāla Sāĥirun 'Aw Majnūnun
| 051-039. Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi.
|
فَتَوَلَّى بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ |
Fa'akhadhnāhu Wa Junūdahu Fanabadhnāhum Fī Al-Yammi Wa Huwa Mulīmun
| 051-040. Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'
|
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ |
Wa Fī `Ādin 'Idh 'Arsalnā `Alayhimu Ar-Rīĥa Al-`Aqīma
| 051-041. Ad (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onların üzerine kِklerini kesen (akim) bir rüzgar gِnderdik.
|
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ |
Mā Tadharu Min Shay'in 'Atat `Alayhi 'Illā Ja`alat/hu Kālrramīmi
| 051-042. ـzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.
|
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلاَّ جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ |
Wa Fī Thamūda 'Idh Qīla Lahum Tamatta`ū Ĥattá Ĥīnin
| 051-043. Semud (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onlara: "Belli bir süreye kadar yararlanın" denmişti.
|
وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّى حِينٍ |
Fa`ataw `An 'Amri Rabbihim Fa'akhadhat/humu Aş-Şā`iqatu Wa Hum Yanžurūna
| 051-044. Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; bِylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı.
|
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ |
Famā Astaţā`ū Min Qiyāmin Wa Mā Kānū Muntaşirīna
| 051-045. Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne yardım bulabildiler.
|
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ |
Wa Qawma Nūĥin Min Qablu ۖ 'Innahum Kānū Qawmāan Fāsiqīna
| 051-046. Bundan ِnce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). اünkü onlar da fasık bir kavim idi.
|
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْما ً فَاسِقِينَ |
Wa As-Samā'a Banaynāhā Bi'ayydin Wa 'Innā Lamūsi`ūna
| 051-047. Biz gِğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.
|
وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْيدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ |
Wa Al-'Arđa Farashnāhā Fani`ma Al-Māhidūna
| 051-048. Yeri de Biz dِşeyip-yaydık; ne güzel dِşeyici(yiz).
|
وَالأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ |
Wa Min Kulli Shay'in Khalaqnā Zawjayni La`allakum Tadhakkarūna
| 051-049. Ve Biz, herşeyi iki çift yarattık. Umulur ki, ِğüt alıp-düşünürsünüz.
|
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ |
Fafirrū 'Ilá Allāhi ۖ 'Innī Lakum Minhu Nadhīrun Mubīnun
| 051-050. ضyleyse, Allah'a doğru (yِnelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten Ben sizi, O'ndan yana açıkça uyarıyorum.
|
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Wa Lā Taj`alū Ma`a Allāhi 'Ilahāan 'Ākhara ۖ 'Innī Lakum Minhu Nadhīrun Mubīnun
| 051-051. Allah ile beraber başka bir İlah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten sizi, O'ndan yana açıkça uyarıyorum.
|
وَلاَ تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَها ً آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Kadhālika Mā 'Atá Al-Ladhīna Min Qablihim Min Rasūlin 'Illā Qālū Sāĥirun 'Aw Majnūnun
| 051-052. İşte bِyle; onlardan ِncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.
|
كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلاَّ قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ |
'Atawāşaw Bihi ۚ Bal Hum Qawmun Ţāghūna
| 051-053. Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy)' bir kavimdirler.
|
أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ |
Fatawalla `Anhum Famā 'Anta Bimalūmin
| 051-054. ضyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık kınanacak değilsin.
|
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنْتَ بِمَلُومٍ |
Wa Dhakkir Fa'inna Adh-Dhikrá Tanfa`u Al-Mu'uminīna
| 051-055. Sen ِğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten ِğütle-hatırlatma, mü'minlere yarar sağlar.
|
وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ |
Wa Mā Khalaqtu Al-Jinna Wa Al-'Insa 'Illā Liya`budūni
| 051-056. Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
|
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالإِنسَ إِلاَّ لِيَعْبُدُونِ |
Mā 'Urīdu Minhum Min Rizqin Wa Mā 'Urīdu 'An Yuţ`imūni
| 051-057. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.
|
مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ |
'Inna Allāha Huwa Ar-Razzāqu Dhū Al-Qūwati Al-Matīnu
| 051-058. Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır.
|
إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ |
Fa'inna Lilladhīna Žalamū Dhanūbāan Mithla Dhanūbi 'Aşĥābihim Falā Yasta`jilūni
| 051-059. Artık gerçekten, zulmedenler için, (geçmişteki) arkadaşlarının günahlarına benzer bir günah vardır. Şu halde acele etmesinler.
|
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبا ً مِثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلاَ يَسْتَعْجِلُونِ |
Fawaylun Lilladhīna Kafarū Min Yawmihimu Al-Ladhī Yū`adūna
| 051-060. Kendilerine va'dedilen o (azap) günlerinden dolayı vay o inkar edenlere.
|
فَوَيْل ٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ |
Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter | Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ |