Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ
'Alif-Lām -Rā ۚ Tilka 'Āyā tu A l-Kitā bi Wa Q ur'ā nin Mubī nin
015-001. Elif, Lam, Ra. Bunlar, Kitab'ın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.
أَلِف-لَام-رَ ا ۚ تِلْكَ آيَا تُ ا لْكِتَا بِ وَقُ رْآنٍ مُبِينٍ
Ru bamā Yawaddu A l-Ladh ī na Kafarū Law Kānū Muslimī na
015-002. O inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler.
رُبَمَا يَوَدُّ ا لَّذِي نَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ
Dh arhum Ya'kulū Wa Yatamatta`ū Wa Yulhihimu A l-'Amalu ۖ Fasaw fa Ya`lamū na
015-003. Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ ا لأَمَلُ ۖ فَسَوْ فَ يَعْلَمُونَ
Wa Mā 'Ahlaknā Min Q aryatin 'Illā Wa Lahā Kitā bun Ma`lū mun
015-004. Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmadık.
وَمَا أَهْلَكْنَا مِن ْ قَ رْيَةٍ إِلاَّ وَلَهَا كِتَا بٌ مَعْلُومٌ
Mā Tasbiq u Min 'Umm atin 'Ajalahā Wa Mā Yasta'kh irū na
015-005. Hiçbir ümmet, kendi ecelini ne ِne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler.
مَا تَسْبِقُ مِن ْ أُمَّ ةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِ رُونَ
Wa Q ālū Yā 'Ayyuhā A l-Ladh ī Nuzzila `Alay hi A dh -Dh ikru 'Inn aka Lamaj nū nun
015-006. Onlar: "Ey kendisine Kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler.
وَقَ الُوا يَا أَيُّهَا ا لَّذِي نُزِّلَ عَلَيْ هِ ا ل ذِّكْرُ إِنَّ كَ لَمَجْ نُونٌ
Law Mā Ta'tīnā Bil-Malā 'ikati 'In Kun ta Mina A ş -Ş ādiq ī na
015-007. "Eğer doğruyu sِylüyor isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?"
لَوْ مَا تَأْتِينَا بِا لْمَلاَئِكَةِ إِن ْ كُنْ تَ مِنَ ا ل صَّ ادِقِ ينَ
Mā Nunazzilu A l-Malā 'ikata 'Illā Bil-Ĥaq q i Wa Mā Kānū 'Idh āan Mun žar ī na
015-008. Hak olmaksızın Biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara gِz açtırılmaz.
مَا نُنَزِّلُ ا لْمَلاَئِكَةَ إِلاَّ بِا لْحَقِّ وَمَا كَانُو ا إِذا ً مُنْ ظَ ر ِينَ
'Inn ā Naĥnu Nazzalnā A dh -Dh ikra Wa 'Inn ā Lahu Laĥāfižū na
015-009. Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz.
إِنَّ ا نَحْنُ نَزَّلْنَا ا ل ذِّكْرَ وَإِنَّ ا لَهُ لَحَافِظُ ونَ
Wa Laq ad 'Arsalnā Min Q ab lika Fī Sh iya`i A l-'Awwalī na
015-010. Andolsun, senden ِnce geçmiş topluluklara da elçiler gِnderdik.
وَلَقَ د ْ أَرْسَلْنَا مِن ْ قَ بْ لِكَ فِي شِيَعِ ا لأَوَّلِينَ
Wa Mā Ya'tīhim Min Ra sū lin 'Illā Kānū Bihi Yastahzi'ū na
015-011. Onlara herhangi bir elçi gelmeyegِrsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِن ْ رَ سُو لٍ إِلاَّ كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُ ونَ
Kadh ālika Naslukuhu Fī Q ulū bi A l-Muj r imī na
015-012. Bِylece Biz onu (alayı), suçlu-günahkarların kalplerine sokarız.
كَذَلِكَ نَسْلُكُهُ فِي قُ لُو بِ ا لْمُجْ ر ِمِينَ
Lā Yu'uminū na Bihi ۖ Wa Q ad Kh alat Sunn atu A l-'Awwalī na
015-013. Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.
لاَ يُؤْمِنُو نَ بِهِ ۖ وَقَ د ْ خَ لَتْ سُنَّ ةُ ا لأَوَّلِينَ
Wa Law Fataĥnā `Alayhim Bābāan Mina A s-Samā 'i Fažallū Fī hi Ya`ru jū na
015-014. Onların üzerlerine gِkyüzünden bir kapı açsak, ordan yukarı yükselseler de,
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابا ً مِنَ ا ل سَّمَا ءِ فَظَ لُّوا فِي هِ يَعْرُجُونَ
Laq ālū 'Inn amā Sukkira t 'Ab ş āru nā Bal Naĥnu Q aw mun Masĥūrū na
015-015. Mutlaka: "Gِzlerimiz dِndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir.
لَقَ الُو ا إِنَّ مَا سُكِّرَ تْ أَبْ صَ ارُنَا بَلْ نَحْنُ قَ وْ مٌ مَسْحُورُونَ
Wa Laq ad Ja`alnā Fī A s-Samā 'i Burūjāan Wa Zayyann āhā Lilnn āžir ī na
015-016. Andolsun, gِkte burçlar kıldık ve onu gِzleyenler için süsledik.
وَلَقَ د ْ جَعَلْنَا فِي ا ل سَّمَا ءِ بُرُوجا ً وَزَيَّنَّ اهَا لِلنَّ اظِ ر ِينَ
Wa Ĥafižnāhā Min Kulli Sh ayţ ā nin Ra jī min
015-017. Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
وَحَفِظْ نَاهَا مِن ْ كُلِّ شَيْطَ ا نٍ رَ جِيمٍ
'Illā Mani A stara q a A s-Sam `a Fa'atba`ahu Sh ihā bun Mubī nun
015-018. Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir ateş izler.
إِلاَّ مَنِ ا سْتَرَ قَ ا ل سَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَا بٌ مُبِينٌ
Wa A l-'Arđa Madad nāhā Wa 'Alq aynā Fīhā Ra wāsiya Wa 'An batnā Fīhā Min Kulli Sh ay 'in Mawzū nin
015-019. Yere (gelince,) onu dِşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda herşeyden ِlçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.
وَالأَرْضَ مَدَد ْنَاهَا وَأَلْقَ يْنَا فِيهَا رَ وَاسِيَ وَأَنْ بَتْنَا فِيهَا مِن ْ كُلِّ شَيْ ءٍ مَوْزُونٍ
Wa Ja`alnā Lakum Fīhā Ma`āyish a Wa Man Lastum Lahu Bir āziq ī na
015-020. Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.
وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن ْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَ ازِقِ ينَ
Wa 'In Min Sh ay 'in 'Illā `In danā Kh azā 'inuhu Wa Mā Nunazziluhu~ 'Illā Biq adar in Ma`lū min
015-021. Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim Katımız'da olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
وَإِن ْ مِن ْ شَيْ ءٍ إِلاَّ عِنْ دَنَا خَ زَا ئِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ~ ُ إِلاَّ بِقَ دَرٍ مَعْلُومٍ
Wa 'Arsalnā A r-R iyā ĥa Lawāq iĥa Fa'an zalnā Mina A s-Samā 'i Mā 'an Fa'asq aynākumū hu Wa Mā 'An tum Lahu Bikh āzinī na
015-022. Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gِnderdik, bِylece gِkten su indirdik de sizleri suladık. Oysa siz onun hazine-koruyucuları değilsiniz.
وَأَرْسَلْنَا ا ل رِّيَا حَ لَوَاقِ حَ فَأَنْ زَلْنَا مِنَ ا ل سَّمَا ءِ مَا ء ً فَأَسْقَ يْنَاكُمُو هُ وَمَا أَنْ تُمْ لَهُ بِخَ ازِنِينَ
Wa 'Inn ā Lanaĥnu Nuĥyī Wa Numī tu Wa Naĥnu A l-Wār ith ū na
015-023. Şüphesiz Biz, gerçekten Biz yaşatır ve ِldürürüz ve varis olanlar Biziz.
وَإِنَّ ا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِي تُ وَنَحْنُ ا لْوَار ِثُونَ
Wa Laq ad `Alim nā A l-Mustaq dimī na Min kum Wa Laq ad `Alim nā A l-Musta'kh ir ī na
015-024. Andolsun sizden ِne (veya ِnceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.
وَلَقَ د ْ عَلِمْنَا ا لْمُسْتَقْ دِمِي نَ مِنْ كُمْ وَلَقَ د ْ عَلِمْنَا ا لْمُسْتَأْخِ ر ِينَ
Wa 'Inn a Ra bbaka Huwa Yaĥsh uru hum ۚ 'Inn ahu Ĥakī mun `Alī mun
015-025. Ve şüphesiz senin Rabbin, O, onları haşredecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.
وَإِنّ َ رَ بَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّ هُ حَكِي مٌ عَلِيمٌ
Wa Laq ad Kh alaq nā A l-'In sā na Min Ş alş ā lin Min Ĥama'iin Masnū nin
015-026. Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
وَلَقَ د ْ خَ لَقْ نَا ا لإِن سَا نَ مِن ْ صَ لْصَ ا لٍ مِن ْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
Wa A l-Jā nn a Kh alaq nā hu Min Q ab lu Min Nā r i A s-Samū mi
015-027. Ve Cann'ı da daha ِnce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.
وَالْجَا نّ َ خَ لَقْ نَا هُ مِن ْ قَ بْ لُ مِن ْ نَا ر ِ ا ل سَّمُومِ
Wa 'Idh Q ā la Ra bbuka Lilmalā 'ikati 'Inn ī Kh āliq un Bash arā an Min Ş alş ā lin Min Ĥama'iin Masnū nin
015-028. Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."
وَإِذْ قَ ا لَ رَ بُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّ ي خَ الِق ٌ بَشَرا ً مِن ْ صَ لْصَ ا لٍ مِن ْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
Fa'idh ā Sawwaytuhu Wa Nafakh tu Fī hi Min Rūĥī Faq a`ū Lahu Sājidī na
015-029. "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْ تُ فِي هِ مِن ْ رُوحِي فَقَ عُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Fasajada A l-Malā 'ikatu Kulluhum 'Aj ma`ū na
015-030. Bِylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
فَسَجَدَ ا لْمَلاَئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْ مَعُونَ
'Illā 'Ib lī sa 'Abá 'An Yakū na Ma`a A s-Sājidī na
015-031. Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
إِلاَّ إِبْ لِي سَ أَبَى أَن ْ يَكُو نَ مَعَ ا ل سَّاجِدِينَ
Q ā la Yā 'Ib lī su Mā Laka 'Allā Takū na Ma`a A s-Sājidī na
015-032. Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?"
قَ ا لَ يَا إِبْ لِي سُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُو نَ مَعَ ا ل سَّاجِدِينَ
Q ā la Lam 'Akun Li'sjuda Libash ar in Kh alaq tahu Min Ş alş ā lin Min Ĥama'iin Masnū nin
015-033. Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim."
قَ ا لَ لَمْ أَكُن ْ لِأسْجُدَ لِبَشَرٍ خَ لَقْ تَهُ مِن ْ صَ لْصَ ا لٍ مِن ْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
Q ā la Fākh ru j Minhā Fa'inn aka Ra jī mun
015-034. Dedi ki: "ضyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın."
قَ ا لَ فَاخْ رُج ْ مِنْ هَا فَإِنَّ كَ رَ جِيمٌ
Wa 'Inn a `Alay ka A l-La`nata 'Ilá Yaw mi A d-Dī ni
015-035. "Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir."
وَإِنّ َ عَلَيْ كَ ا ل لَّعْنَةَ إِلَى يَوْ مِ ا ل دِّينِ
Q ā la Ra bbi Fa'an žir nī 'Ilá Yaw mi Yub `ath ū na
015-036. Dedi ki: "Rabbim, ِyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı."
قَ ا لَ رَ بِّ فَأَنْ ظِ ر ْنِي إِلَى يَوْ مِ يُبْ عَثُونَ
Q ā la Fa'inn aka Mina A l-Mun žar ī na
015-037. Dedi ki: "ضyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın."
قَ ا لَ فَإِنَّ كَ مِنَ ا لْمُنْ ظَ ر ِينَ
'Ilá Yaw mi A l-Waq ti A l-Ma`lū mi
015-038. "Bilinen günün vaktine kadar."
إِلَى يَوْ مِ ا لْوَقْ تِ ا لْمَعْلُومِ
Q ā la Ra bbi Bimā 'Agh waytanī La'uzayyinann a Lahum Fī A l-'Arđi Wa La'ugh wiyann ahum 'Aj ma`ī na
015-039. Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici gِstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım."
قَ ا لَ رَ بِّ بِمَا أَغْ وَيْتَنِي لَأُزَيِّنَنّ َ لَهُمْ فِي ا لأَرْضِ وَلَأُغْ وِيَنَّ هُمْ أَجْ مَعِينَ
'Illā `Ibādaka Minhumu A l-Mukh laş ī na
015-040. "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْ هُمُ ا لْمُخْ لَصِ ينَ
Q ā la Hādh ā Ş ir āţ un `Alay ya Mustaq ī mun
015-041. (Allah) Dedi ki: "İşte bu, Bana gِre dosdoğru olan yoldur."
قَ ا لَ هَذَا صِ رَ ا طٌ عَلَيَّ مُسْتَقِ يمٌ
'Inn a `Ibādī Lay sa Laka `Alayhim Sulţ ā nun 'Illā Mani A ttaba`aka Mina A l-Gh āwī na
015-042. "Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur."
إِنّ َ عِبَادِي لَيْ سَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَ ا نٌ إِلاَّ مَنِ ا تَّبَعَكَ مِنَ ا لْغَ اوِينَ
Wa 'Inn a Jahann ama Lamaw`iduhum 'Aj ma`ī na
015-043. "Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir."
وَإِنّ َ جَهَنَّ مَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْ مَعِينَ
Lahā Sab `atu 'Ab wā bin Likulli Bā bin Minhum Juz'un Maq sū mun
015-044. Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
لَهَا سَبْ عَةُ أَبْ وَا بٍ لِكُلِّ بَا بٍ مِنْ هُمْ جُزْءٌ مَقْ سُومٌ
'Inn a A l-Muttaq ī na Fī Jann ā tin Wa `Uyū nin
015-045. Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
إِنّ َ ا لْمُتَّقِ ي نَ فِي جَنّ َا تٍ وَعُيُونٍ
A d kh ulūhā Bisalā min 'Āminī na
015-046. Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.
ا د ْخُ لُوهَا بِسَلاَمٍ آمِنِينَ
Wa Naza`nā Mā Fī Ş udūr ihim Min Gh illin 'Ikh wānāan `Alá Suru r in Mutaq ābilī na
015-047. Onların gِğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
وَنَزَعْنَا مَا فِي صُ دُور ِهِمْ مِن ْ غِ لٍّ إِخْ وَاناً عَلَى سُرُرٍ مُتَقَ ابِلِينَ
Lā Yamassuhum Fīhā Naş abun Wa Mā Hum Minhā Bimukh ra jī na
015-048. Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler.
لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَ بٌ وَمَا هُمْ مِنْ هَا بِمُخْ رَ جِينَ
Nabbi' `Ibādī 'Ann ī 'Anā A l-Gh afū ru A r-Ra ĥī mu
015-049. Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim.
نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّ ي أَنَا ا لْغَ فُو رُ ا ل رَّ حِيمُ
Wa 'Ann a `Adh ābī Huwa A l-`Adh ā bu A l-'Alī mu
015-050. Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
وَأَنّ َ عَذَابِي هُوَ ا لْعَذَا بُ ا لأَلِيمُ
Wa Nabbi'hum `An Đ ay fi 'Ib rā hī ma
015-051. Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver.
وَنَبِّئْهُمْ عَن ْ ضَ يْ فِ إِبْ رَ اهِيمَ
'Idh Dakh alū `Alay hi Faq ālū Salāmāan Q ā la 'Inn ā Min kum Wajilū na
015-052. Yanına girdiklerinde "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkmaktayız" demişti.
إِذْ دَخَ لُوا عَلَيْ هِ فَقَ الُوا سَلاَما ً قَ ا لَ إِنَّ ا مِنْ كُمْ وَجِلُونَ
Q ālū Lā Tawjal 'Inn ā Nubash sh iru ka Bigh ulā min `Alī min
015-053. Dediler ki: "Korkma biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz."
قَ الُوا لاَ تَوْجَلْ إِنَّ ا نُبَشِّرُكَ بِغُ لاَمٍ عَلِيمٍ
Q ā la 'Abash sh artumūnī `Alá 'An Massaniya A l-Kibaru Fabima Tubash sh irū na
015-054. Dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelip-çِkmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?"
قَ ا لَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن ْ مَسَّنِيَ ا لْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
Q ālū Bash sh arnā ka Bil-Ĥaq q i Falā Takun Mina A l-Q āniţ ī na
015-055. Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; ِyleyse umut kesenlerden olma."
قَ الُوا بَشَّرْنَا كَ بِا لْحَقِّ فَلاَ تَكُن ْ مِنَ ا لْقَ انِطِ ينَ
Q ā la Wa Man Yaq naţ u Min Ra ĥmati Ra bbihi~ 'Illā A đ-Đ ā llū na
015-056. Dedi ki: "Sapıklar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut keser?"
قَ ا لَ وَمَن ْ يَقْ نَطُ مِن ْ رَ حْمَةِ رَ بِّهِ إِلاَّ ا ل ضَّ ا لُّونَ
Q ā la Famā Kh aţ bukum 'Ayyuhā A l-Mursalū na
015-057. Dedi ki: "Ey elçiler, (bunun dışında, diğer) işiniz ne?"
قَ ا لَ فَمَا خَ طْ بُكُمْ أَيُّهَا ا لْمُرْسَلُونَ
Q ālū 'Inn ā 'Ursilnā 'Ilá Q aw min Muj r imī na
015-058. Dediler ki: "Gerçekte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğa gِnderildik."
قَ الُو ا إِنَّ ا أُرْسِلْنَا إِلَى قَ وْ مٍ مُجْ ر ِمِينَ
'Illā 'Ā la Lūţ in 'Inn ā Lamunajjūhum 'Aj ma`ī na
015-059. "Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız."
إِلاَّ آلَ لُو ط ٍ إِنَّ ا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْ مَعِينَ
'Illā A m ra 'atahu Q addarnā ۙ 'Inn ahā Lamina A l-Gh ābir ī na
015-060. "Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır."
إِلاَّ ا مْرَ أَتَهُ قَ دَّرْنَا ۙ إِنَّ هَا لَمِنَ ا لْغَ ابِر ِينَ
Falamm ā Jā 'a 'Ā la Lūţ in A l-Mursalū na
015-061. Bِylelikle elçiler Lut ailesine geldiklerinde,
فَلَمَّ ا جَا ءَ آلَ لُو ط ٍ ا لْمُرْسَلُونَ
Q ā la 'Inn akum Q aw mun Mun karū na
015-062. (Lut) Dedi ki: "Sizler gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz."
قَ ا لَ إِنَّ كُمْ قَ وْ مٌ مُنْ كَرُونَ
Q ālū Bal Ji'nā ka Bimā Kānū Fī hi Yam tarū na
015-063. "Hayır" dediler. "Biz sana, onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik."
قَ الُوا بَلْ جِئْنَا كَ بِمَا كَانُوا فِي هِ يَمْتَرُونَ
Wa 'Ataynā ka Bil-Ĥaq q i Wa 'Inn ā Laş ādiq ū na
015-064. "Sana gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru sِyleyenleriz."
وَأَتَيْنَا كَ بِا لْحَقِّ وَإِنَّ ا لَصَ ادِقُ ونَ
Fa'asr i Bi'ahlika Biq iţ `in Mina A l-Lay li Wa A ttabi` 'Ad bāra hum Wa Lā Yaltafit Min kum 'Aĥadun Wa A m đū Ĥay th u Tu'umarū na
015-065. "Hemen aileni gecenin bir bِlümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin."
فَأَسْر ِ بِأَهْلِكَ بِقِ طْ عٍ مِنَ ا ل لَّيْ لِ وَا تَّبِعْ أَد ْبَارَ هُمْ وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنْ كُمْ أَحَدٌ وَا مْضُ وا حَيْ ثُ تُؤْمَرُونَ
Wa Q ađaynā 'Ilay hi Dh ālika A l-'Am ra 'Ann a Dābir a Hā 'uulā ' Maq ţ ū `un Muş biĥī na
015-066. Ve onlara şu emri verdik: "Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlaka kesilecektir."
وَقَ ضَ يْنَا إِلَيْ هِ ذَلِكَ ا لأَمْرَ أَنّ َ دَابِر َ هَا ؤُلاَء مَقْ طُ و عٌ مُصْ بِحِينَ
Wa Jā 'a 'Ahlu A l-Madīnati Yastab sh irū na
015-067. Şehir halkı birbirlerine müjdeler vererek geldi.
وَجَا ءَ أَهْلُ ا لْمَدِينَةِ يَسْتَبْ شِرُونَ
Q ā la 'Inn a Hā 'uulā ' Đ ayfī Falā Tafđaĥū ni
015-068. (Lut onlara) "Bunlar benim konuğumdur, beni utandırıp-dillere düşürmeyin" dedi.
قَ ا لَ إِنّ َ هَا ؤُلاَء ضَ يْفِي فَلاَ تَفْضَ حُونِ
Wa A ttaq ū A ll aha Wa Lā Tukh zū ni
015-069. "Allah'tan korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin."
وَاتَّقُ وا ا للَّ هَ وَلاَ تُخْ زُونِ
Q ālū 'Awalam Nanhaka `Ani A l-`Ālamī na
015-070. Dediler ki: "Biz seni 'herkes(in işin)e karışmaktan' alıkoymamış mıydık?"
قَ الُو ا أَوَلَمْ نَنْ هَكَ عَنِ ا لْعَالَمِينَ
Q ā la Hā 'uulā ' Banātī 'In Kun tum Fā`ilī na
015-071. Dedi ki: "Eğer yapmak-istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım."
قَ ا لَ هَا ؤُلاَء بَنَاتِي إِن ْ كُنْ تُمْ فَاعِلِينَ
La`am ru ka 'Inn ahum Lafī Sakra tihim Ya`mahū na
015-072. ضmrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kِr-sersemdiler.
لَعَمْرُكَ إِنَّ هُمْ لَفِي سَكْرَ تِهِمْ يَعْمَهُونَ
Fa'akh adh at/humu A ş -Ş ayĥatu Mush r iq ī na
015-073. Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.
فَأَخَ ذَتْهُمُ ا ل صَّ يْحَةُ مُشْر ِقِ ينَ
Faja`alnā `Āliyahā Sāfilahā Wa 'Am ţ arnā `Alayhim Ĥijāra tan Min Sijjī lin
015-074. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَ رْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَ ة ً مِن ْ سِجِّيلٍ
'Inn a Fī Dh ālika La'ā yā tin Lilmutawassimī na
015-075. Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır.
إِنّ َ فِي ذَلِكَ لَآيَا تٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ
Wa 'Inn ahā Labisabī lin Muq ī min
015-076. O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır.
وَإِنَّ هَا لَبِسَبِي لٍ مُقِ يمٍ
'Inn a Fī Dh ālika La'ā yatan Lilmu'uminī na
015-077. Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.
إِنّ َ فِي ذَلِكَ لَآيَة ً لِلْمُؤْمِنِينَ
Wa 'In Kā na 'Aş ĥā bu A l-'Aykati Lažālimī na
015-078. Eyke halkı da gerçekten zalim-kimselerdi.
وَإِن ْ كَا نَ أَصْ حَا بُ ا لأَيْكَةِ لَظَ الِمِينَ
Fān taq am nā Minhum Wa 'Inn ahumā Labi'imā min Mubī nin
015-079. Bundan dolayı onlardan intikam aldık; her ikisi de açıkça (gِzler) ِn(ün)dedir.
فَانْ تَقَ مْنَا مِنْ هُمْ وَإِنَّ هُمَا لَبِإِمَا مٍ مُبِينٍ
Wa Laq ad Kadh dh aba 'Aş ĥā bu A l-Ĥij r i A l-Mursalī na
015-080. Andolsun, Hicr halkı da gِnderilen(elçi)leri yalanlamışlardı.
وَلَقَ د ْ كَذَّبَ أَصْ حَا بُ ا لْحِجْ ر ِ ا لْمُرْسَلِينَ
Wa 'Ātaynāhum 'Āyātinā Fakānū `Anhā Mu`r iđī na
015-081. Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْ هَا مُعْر ِضِ ينَ
Wa Kānū Yanĥitū na Mina A l-Jibā li Buyūtāan 'Āminī na
015-082. Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
وَكَانُوا يَنْ حِتُو نَ مِنَ ا لْجِبَا لِ بُيُوتا ً آمِنِينَ
Fa'akh adh at/humu A ş -Ş ayĥatu Muş biĥī na
015-083. Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.
فَأَخَ ذَتْهُمُ ا ل صَّ يْحَةُ مُصْ بِحِينَ
Famā 'Agh ná `Anhum Mā Kānū Yaksibū na
015-084. Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtulmak için) onlara yetmedi.
فَمَا أَغْ نَى عَنْ هُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Wa Mā Kh alaq nā A s-Samāwā ti Wa A l-'Arđa Wa Mā Baynahumā 'Illā Bil-Ĥaq q i ۗ Wa 'Inn a A s-Sā`ata La'ā tiyatun ۖ Fāş faĥi A ş -Ş afĥa A l-Jamī la
015-085. Biz, gِkleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; ِyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
وَمَا خَ لَقْ نَا ا ل سَّمَاوَا تِ وَا لأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلاَّ بِا لْحَقِّ ۗ وَإِنّ َ ا ل سَّاعَةَ لَآتِيَةٌ ۖ فَاصْ فَحِ ا ل صَّ فْحَ ا لْجَمِيلَ
'Inn a Ra bbaka Huwa A l-Kh allā q u A l-`Alī mu
015-086. اünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta Kendisi'dir.
إِنّ َ رَ بَّكَ هُوَ ا لْخَ لاَّقُ ا لْعَلِيمُ
Wa Laq ad 'Ātaynā ka Sab `āan Mina A l-Math ānī Wa A l-Q ur'ā na A l-`Ažī ma
015-087. Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kur'an'ı verdik.
وَلَقَ د ْ آتَيْنَا كَ سَبْ عا ً مِنَ ا لْمَثَانِي وَا لْقُ رْآنَ ا لْعَظِ يمَ
Lā Tamuddann a `Aynay ka 'Ilá Mā Matta`nā Bihi~ 'Azwājāan Minhum Wa Lā Taĥzan `Alayhim Wa A kh fiđ Janāĥaka Lilmu'uminī na
015-088. Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gِzünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger.
لاَ تَمُدَّنّ َ عَيْنَيْ كَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجا ً مِنْ هُمْ وَلاَ تَحْزَن ْ عَلَيْهِمْ وَا خْ فِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
Wa Q ul 'Inn ī 'Anā A n -Nadh ī r u A l-Mubī nu
015-089. Ve de ki: "Şüphe yok, ben apaçık bir uyarıcıyım."
وَقُ لْ إِنِّ ي أَنَا ا ل نَّ ذِي رُ ا لْمُبِينُ
Kamā 'An zalnā `Alá A l-Muq tasimī na
015-090. Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,
كَمَا أَنْ زَلْنَا عَلَى ا لْمُقْ تَسِمِينَ
Al-Ladh ī na Ja`alū A l-Q ur'ā na `Iđī na
015-091. Ki onlar Kur'anı parça-parça kıldılar.
ا لَّذِي نَ جَعَلُوا ا لْقُ رْآنَ عِضِ ينَ
Fawara bbika Lanas'alann ahum 'Aj ma`ī na
015-092. Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız.
فَوَرَ بِّكَ لَنَسْأَلَنَّ هُمْ أَجْ مَعِينَ
`Amm ā Kānū Ya`malū na
015-093. Yapmakta oldukları şeyleri.
عَمَّ ا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Fāş da` Bimā Tu'umaru Wa 'A`r iđ `Ani A l-Mush r ikī na
015-094. ضyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça sِyle ve müşriklere aldırış etme.
فَاصْ دَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْر ِضْ عَنِ ا لْمُشْر ِكِينَ
'Inn ā Kafaynā ka A l-Mustahzi'ī na
015-095. Şüphesiz o alay edenlere (karşı) Biz sana yeteriz.
إِنَّ ا كَفَيْنَا كَ ا لْمُسْتَهْزِئِ ينَ
Al-Ladh ī na Yaj `alū na Ma`a A ll āhi 'Ilahāan 'Ākh ara ۚ Fasaw fa Ya`lamū na
015-096. Ki onlar, Allah ile beraber başka İlahları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip-ِğreneceklerdir.
ا لَّذِي نَ يَجْ عَلُو نَ مَعَ ا للَّ هِ إِلَها ً آخَ رَ ۚ فَسَوْ فَ يَعْلَمُونَ
Wa Laq ad Na`lamu 'Ann aka Yađī q u Ş ad ru ka Bimā Yaq ūlū na
015-097. Andolsun, onların sِylemekte olduklarına karşı senin gِğsünün daraldığını biliyoruz.
وَلَقَ د ْ نَعْلَمُ أَنَّ كَ يَضِ ي قُ صَ د ْرُكَ بِمَا يَقُ ولُونَ
Fasabbiĥ Biĥam di Ra bbika Wa Kun Mina A s-Sājidī na
015-098. Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَ بِّكَ وَكُن ْ مِنَ ا ل سَّاجِدِينَ
Wa A `bud Ra bbaka Ĥattá Ya'tiyaka A l-Yaq ī nu
015-099. Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.
وَاعْبُد ْ رَ بَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ ا لْيَقِ ينُ
Toggle thick letters. Most people make the mistake of thickening thin letters in the words that have other (highlighted) thick letter Toggle to highlight thick letters خصضغطقظ رَ